•     12 Temmuz 2025

Erdoğan en büyük iki hatasının sonuçlarıyla yüz yüze

İktidar yanlısı Türkiye gazetesinin 2 Mayıs tarihli haberinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İstanbul’da 31 Mart’ta düzenlenen ve CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun 13 bin oy farkla kazandığı büyükşehir belediye başkanlığı seçiminin tekrarı halinde sonuçtan emin olduğu, kendi ağzından ifadelerle nakledilmişti: “Bazı arkadaşlar seçimler yenilenirse AK Parti’nin daha kötü oy alacağını veya kaybedeceğini düşünüyor ama ben buna katılmıyorum. (...) Seçim tekrarlanırsa seçimleri kazanacağımıza yüzde yüz inanıyorum.”

Erdoğan’ın bu sözlerinden dört gün sonra Yüksek Seçim Kurulu (YSK) İstanbul’daki büyükşehir belediye başkanlığı seçimini iptal ederek 23 Haziran’da tekrarına karar verdi. Kararın gerekçesi, İstanbul’daki 30 bin oy sandığından 225’inde sandık kurulu başkanlarının yasanın emrettiği gibi kamu personeli arasından atanmamış olmasıydı. Lakin bu sandık kurulu başkanlarının sorumlu bulundukları sandıklardan çıkan oyların sayılarını İmamoğlu lehine tahrif ederek seçim sonucunun değişmesini sağladıklarına, velhasıl “oy hırsızlığı” yaptıklarına dair herhangi bir kanıt bulunamamıştı. Bu durum, bir futbol karşılaşmasına benzetilirse, muhalefetin iktidar karşısında tartışmasız bir golle kazandığı maçın, sonucu beğenmeyen iktidar tarafından yan hakemin lisansındaki bir pürüz gerekçesiyle iptal ettirilmesinden farksızdı.

Diğer taraftan, bu yazı yazılırken İstanbul’daki tekrar seçime sadece bir hafta kalmıştı ve kamuoyu araştırma şirketlerinin açıkladığı anket sonuçlarında Binali Yıldırım lehinde bir değişiklik görünmüyordu. İmamoğlu anketlerde genellikle iki ilâ dört puan önde gösteriliyordu.

İktidar 23 Haziran seçimi kampanyası boyunca bu tabloyu kendi adayı Yıldırım lehine değiştiremedi. Yıldırım’ın 16 Haziran Pazar akşamı TV’lerden canlı yayınlanan tartışma programında İmamoğlu karşısında kendi vasatının sınırları içinde kalan performansı ile sandığa yansıtabileceği bir fark yaratmayı başaramadığı düzenlenen anlık anketlerin sonucunda görüldü.

Son bir haftada da iktidardan dengeleri altüst eden sürpriz bir hamle gelmez, gidişatın yönü aynı kalır ve sandıkta sonuçlara etki edecek nispette büyük bir manipülasyon vuku bulmazsa, 31 Mart’ta oyların yüzde 48,80’ini (4 milyon 171 bin oy) alarak kazanan İmamoğlu’nun bu kez rakibi Yıldırım’la arayı açarak yeniden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi söz konusu olacak.

İstanbul’da 31 Mart seçiminin herhangi bir meşru gerekçe gösterilmeden iptalinin AKP ve MHP arasındaki Cumhur İttifakı seçmeni üzerinde de kısmen yarattığı anlaşılan mağduriyet duygusu sandığa belirli bir oranda yansıyabilir. Etki ettiği takdirde bu mağduriyet faktörü, Erdoğan iktidarının 23 Haziran’da İstanbul’u kaybetmesinde kendi payına düşen rolü oynamış olacaktır.

Ama İstanbul’daki 31 Mart büyükşehir belediye başkanlığı seçiminin iptalini Erdoğan’ın siyasi hayatındaki en büyük taktik hata olarak kayda geçiren, İmamoğlu’nun mağduriyeti değil sadece. İktidarın adayı Yıldırım 23 Haziran’da kaybederse şu sonuçların ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir:

Erdoğan 23 Haziran öncesinde, 31 Mart’ın tersine ne kadar düşük profil gösterirse göstersin, yenilginin Yıldırım’ın değil kendi hanesine yazılmasına engel olamayabilir. 31 Mart seçiminin iptal ettirilmesinin ardındaki siyasi irade Erdoğan’a aittir.

Kaybederse, Erdoğan’ın ve iktidarının güç yitirdiği ve artık giderek artan bir iniş momentumu içinde olduğu gerçeği daha berrak bir şekilde algılanacak. Neticede Erdoğan ve adayı Yıldırım, geçen aralıkta CHP’nin İstanbul adayı olarak ilan edildiği ana kadar adı duyulmamış bir ilçe belediye başkanı karşısında kaybetmiş sayılacaklar.

Erdoğan’ın dünyaya güç yansıtmak için kullandığı taban desteğinin küçüldüğü, dolayısıyla Erdoğan’ın evinde eskisi kadar güçlü olmadığı izlenimi dünyadaki muhatapları nezdinde yerleşecek. İçerideki güç kaybı dışarıya yansıyacak.

İstanbul büyükşehir belediyesinin gelirlerinin bir kısmının aktarıldığı bilinen iktidar çevreleri ve bundan faydalanan sosyal ağlar, siyasetin finansmanında kullandıkları bu muazzam kaynaklardan mahrum kalacaklar.

Erdoğan’ın partisi AKP içindeki çözülme eğilimi momentum kazanacak. AKP’nin eski Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün desteğiyle kuracağı yeni parti için yürütülen çalışmalar hızlanacak. Aynı durum AKP’nin eski Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun kurmak için çalıştığı parti için de söz konusu olacak.

İktidar İstanbul'daki 31 Mart seçiminin sonucunu kabul etseydi, bu nedenle yüz yüze kalacağı olumsuzluklar, 23 Haziran'daki muhtemel bir yenilginin mukadder sonuçları kadar ağır olmayabilirdi. Mazbata CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nda bırakılsaydı, Erdoğan İstanbul’u kaybetmeyi göze alabilseydi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çeyrek yüzyıldır sürmekte olan siyasal İslam egemenliği sona erecekti evet, ama 31 Mart yenilgisini yönetmek, 23 Haziran’da yaşanabilecek bir yenilgiyi yönetmek kadar zor olmayacaktı.

En azından, siyasal İslam’ın seçim sonuçlarına saygı duyduğu ve Türkiye’de seçim yoluyla siyasi değişimin mümkün olabileceği dünyaya gösterilmiş olacaktı. Türkiye’de iktidar İstanbul’daki seçim sonucunu kabul etmeyerek vahameti ileride daha iyi anlaşılacak, büyük bir meşruiyet kaybına uğramıştır. AKP adayı 23 Haziran’da kaybetse ve Erdoğan da bu yenilgiye razı olsa dahi uğranılan meşruiyet kaybının tamamen telafisi mümkün değil.

YSK’nın İstanbul’daki 31 Mart seçimlerinin iptali yönünde AKP tarafından yapılan itirazı reddetmesi sağlansa ve mazbata Ekrem İmamoğlu’nda kalsaydı, iktidar, İmamoğlu’nun bu zaferi oy hırsızlığı yaparak elde ettiği propagandasına devam edecek ve ispatlanması imkansız olsa bile bu suçlamayı hep gündemde tutacaktı. 23 Haziran’dan sonra artık bu imkana sahip olamayacaklardır.

23 Haziran’da İmamoğlu kazanır ve yerel iktidar kendisine teslim edilirse, CHP’li belediye başkanını görev süresi boyunca kuşatmak, elini kolunu bağlamak, projelerini uygulayamaz hale getirmek, merkezi iktidarı kontrol eden Erdoğan için bir dereceye kadar yine mümkün olacak. Ancak bu siyasi avantaj, seçimi tekrar ettirmenin onun hayatının en büyük taktik hatası olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Diğer taraftan tekrar seçimi Yıldırım kazanırsa Türkiye’de seçim yoluyla siyasi değişimin mümkün olduğunu ileri sürmek güçleşecek ve mevcut iktidarın bundan sonra düzenleyeceği bütün seçimler koyulaşan bir meşruiyet kaybı ile gölgelenecek. Türkiye’deki iktidar için yegane meşruiyet kaynağı olan seçim sandığı bu açıdan tartışılır hale gelecek.

2018’deki 24 Haziran milletvekili seçiminde CHP’nin yüzde 26,4 oy aldığı İstanbul’da, 31 Mart 2019’daki yerel seçime gelindiğinde yine CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun bu kez yüzde 48,8 gibi yüksek bir oy yüzdesiyle AKP’li rakibini geride bırakması ise Erdoğan’ın öncesinde yapmış olduğu stratejik bir hatanın sonucu. Erdoğan, 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişimi sonrasında oluşan ortamı fırsat bilip hayalindeki otoriter başkanlık rejimini referandum yoluyla Türkiye’ye dayatmasaydı muhalefetin de kendisine karşı birleşmesine neden olmayacaktı. İmamoğlu, önümüzdeki 23 Haziran’da, 31 Mart’taki yüzde 48,8 oranının üzerine çıkarak iktidara İstanbul’u kaybettirirse, bu sonuç da yine Erdoğan’ın aynı stratejik yanlışının neticesi olacak.

Erdoğan önce 2017’de başkanlık rejimi anayasasının referandumla kabul ettirerek, tüm gücün toplandığı Cumhurbaşkanı makamına seçilmek için oyların yüzde 50 artı birinin alınması koşulunu getirdi. Ardından, 2018’deki seçimler öncesinde parlamentodan geçirdiği yasa değişikliğiyle siyasi parti ittifaklarını yasallaştırdı. Oysa parlamenter rejimle devam edilseydi ülkeyi yönetmek için yüzde 50’nin üzerine çıkma gereği olmayacaktı. Empoze ettiği “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile hem kendisini aşırı sağdaki küçük ortağı MHP’nin desteğine bağımlı kıldı hem de muhalefetin seçimlerde “Millet İttifakı” çatısı altında birlikte hareket etmesinin yolunu açtı.

Millet İttifakı’nda CHP’nin ortağı İyi Parti’nin Genel Başkanı Meral Akşener 14 Haziran’da İstanbul’daki kampanya çalışması sırasında, “Bu seçimi daha fazla oy farkıyla İmamoğlu kazanacak. Hiç çalışmasak bile İmamoğlu kazanacak” derken ittifak ilişkisine olan angajmanını ifade ediyordu.

Diğer taraftan kilit konumdaki Kürt seçmenin ağırlıkla oy verdiği parti olan HDP de 31 Mart yerel seçimlerinde, “Doğu’da kazanmak, Batı’daki büyük kentlerde aday göstermeyerek AKP’ye kaybettirmek” şeklinde özetlenebilecek seçim stratejisine bağlılığını 15 Haziran’da Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın ağzından şöyle duyurdu: “31 Mart tarihinde İstanbul halkları, İstanbul belediyesini kazandı. Türkiye ittifakı İstanbul belediyesini kazandı. Ama onlar İstanbul’u çaldılar. (...) AKP hükümetinin ve YSK’nin yaptığı bu hukuksuzluk ve adaletsizliklere bir kez daha 23 Haziran’da sandıkta ders vermek üzere bir demokrasi ittifakı oluşturduk.”

Biri stratejik diğeri de taktik düzeydeki bu en büyük iki hatasının sonucunda artacak olan meydan okumalara karşı koymak Erdoğan için 23 Haziran’dan sonra daha da zorlaşacak