•     27 Temmuz 2024

Bir gazetecinin ardından zamansız düşünceler

Her bir gazeteci bir bakış açısıdır.
Bir gazeteci yok olunca, bir bakış açısı da onunla birlikte ortadan kaybolur.
Gazeteci için var olmak gazetecilik yapmak ise, yok olmak da işte bunun tersidir; gazetecilik yapmamak, yapamamak...
Bizler kimi zaman mesleği bırakarak yok oluruz, kimi zaman da, bu yazı yazıldığı sırada istibdatla yönetilmekte olan ülkemizdeki gibi, mesleği yapamaz hale getirilerek yok ediliriz.
Faal gazeteci açısından mesleği bırakmakla, ya da mesleğin gazeteciyi bırakmasıyla ölmek arasında sonuç bakımından fark bulunmuyor.  
Çünkü her iki durumda da bir bakış açısı ortadan kayboluyor.
Kaybolan bakış açıları ise kendilerini kuşatan güncellik anında yaşayan okurlar ve izleyiciler tarafından genellikle unutuluyor.
Gitmiş, geçmişte kalmış bazı bakış açıları unutulmaya müstahak görülebilirler. Hatta bazen, toplumun akıl ve düşünce sağlığı için bunları unutmak gerekir.
Diğer taraftan, unutulmamayı hak ettiklerini düşündüğümüz gazetecilikler ve bakış açıları için ise yaşayan gazetecilerin artık yaşamayan meslektaşlarının hatırasıyla dayanışma içinde olmaları icap ediyor.
Burada bir parantez açıp, unutulmak ve unutulmamak ikilemine dair, ziyadesiyle bize özgü bir durumdan bahsetmek istiyorum: Yaşamları cinayetle, bombayla, kurşunla sona erdirilmiş aktif gazeteciler elbette unutulmuyorlar. Ama onlar unutulmamalarını, gazetecilik çizgileri kadar, bundan kendilerinin canlarına kastedecek kadar rahatsız olan güçlü kötülere de borçlu oluyorlar. Suikasta kurban giden gazeteci, araştıran, takip eden, sorgulayan, haber veren, yorumlayan kişi olarak görülmenin ötesine geçip kötülüğün karşısında iyiliğin ve masumiyetin tarihe mal olmuş sembolüne dönüşüyor. Bu istisnai durum ise ayrı bir başlık altında ele alınmayı gerektiriyor.
Kapattığım parantezde kullandığım “gazetecilik çizgisi” kavramını alıp, “bakış açısı” kavramının yanına koyarak devam ediyorum. Muntazam bir yürüyüşün ayaklarını teşkil eden bu iki kavram beni nihayet gazeteci Sami Kohen’e götürüyor.
Sami Kohen’i bir yıl önce, 18 Ekim’de kaybettik. Vefat ettiğinde 93 yaşındaydı. Ardında 70 yılı aşmış bir gazetecilik kariyeri ve gazetesi Milliyet’te 67 yıl boyunca yazdığı sayısız köşe yazısıyla yüzlerce röportaj bıraktı.
Bakış açısı ve gazetecilik çizgisinin, hiç aksamadan, en uzun süreyle ve uygun adım bir arada yürüdüğü, eşsiz ve benzersiz bir kariyerdir Sami Kohen’inki.
Türkiye’nin dış politikasını ve dünyayla ilişkilerini, modernitenin klasik değerlerinin prizmasından geçirerek okuyan ve aktaran, lakin böyle yaptığını da okurun gözüne sokmayan bir bakış açısı... Habercilik kriterlerine daima sadık, kaynaklarıyla mesafeli, konuları karşısında soğukkanlı, dürtüsel değil sakin ve dengeli, şöhretin baştan çıkarıcılığına duyarsız. Bu özellikleri sayesinde Sami Kohen, hakkında yazdığı konulara gerçekten ilgi duyan okurla arasında ideolojik ve siyasi engellerin yükselmesinin önüne geçmeyi daima başarmıştı.
Sami Kohen’in büyük başarısı, bu bakış açısını dümdüz, istikrarlı bir çizgi olarak tüm kariyerine hâkim kılmasıdır.
Sami Kohen’in kariyeri boyunca Cumhuriyet Türkiye’sinin bir krizden ötekine savrulduğu, çalkantılı ve çatışmalı zamanları istikrarlı zamanlarından uzun sürmüştür. Kohen, hatalı ve eksik demokrasisinin kesintiye uğratıldığı darbe dönemlerinde yazabilmeyi, özgün bakış açısından ödün vermeden becermiştir.
Abdi İpekçi ile birlikte katıldığı Milliyet gazetesi, İpekçi’nin öldürülmesinden sonra çok sayıda yayın yönetmeni ve bir de patron değiştirmiş ama Sami Kohen değişmemiştir.
Hatta Sami Kohen, Milliyet’e iktidar tarafından sözde patron vekili aracılığıyla satın alma görünümünde el konulmasından sonra da bu gazetedeki varlığını, yine hiç değişmeden, bilinen çizgisinde sürdürmeyi başarmıştır.
Evrensel gazetecilik kriterleri dairesinde meşru ve saygın bir çizgiyi en başından itibaren benimseyip, bunu hem Cumhuriyet’in krizlerinde hem de bugünkü karşı devrim döneminde şaşmadan sürdürebilmek küçümsenecek bir başarı değildi.
Gazetecilikteki çizgileri yılanın çöl kumunda sürünürken bıraktığı izlere benzeyen bazı meslektaşlarıyla kıyaslandığında Sami Kohen’in önemi daha iyi anlaşılır.
İşte bu açılardan bakıldığında, Sami Kohen’in Türkiye ve dünya için arşiv değerinin zaman geçtikçe artacağını öngörebiliriz. Bu kadar çalkantılı, inişler ve çıkışlarla dolu, insanların ifrat ve tefrit uçları arasında sarkaç gibi sallandığı bu krizler ülkesinde olup bitenleri, Sami Kohen’in bakış açısı ve dümdüz gazetecilik çizgisinin 1950’lerden 2020’lerin başına kadar ürettiği yazıların sabit ölçülerinde değerlendirebilmek, bugün gazeteciler, araştırmacılar, tarihçiler ve tüm meraklı insanlar için emsalsiz bir imkandır; bu imkânın büyüklüğü gelecekte daha iyi anlaşılacaktır. 
Dolayısıyla bu aslında erken yazılmış bir yazıdır. Beş ya da 10 yıl sonra yazabilirdim ama bu ülke ve hayatımız belirsizliklerle dolu. Dolayısıyla sadece bir yıl bekleyebildim yazmak için.
Mümtaz ve benzersiz gazeteci Sami Kohen’in aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.