03 Temmuz 2025
Yazılar
"Yorum"lar
Arşiv
Biyografi
[Türkçe]
Türkçe
English
Français
DashBoard
"Yorum"lar
Arşiv
Biyografi
[Türkçe]
Türkçe
English
Français
Tweet
Ankara’nın Batı karşıtlığı Batı’da kimlere yarıyor?
18.Nis.2019 al-monitor.com
|
Read in English
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mart Yerel Seçimleri’nden dokuz gün sonra ilk yurtdışı ziyaretini yaptığı Moskova’dan dönerken uçağındaki medya mensuplarına, “Rus S-400 hava savunma sistemlerinin daha önce temmuz 2019 olarak açıklanan teslim tarihinin öne çekilebileceğini” söyledi.
Türkiye ile Batı İttifakı arasında daha önce yaşanan hiçbir bunalım, S-400 krizi kadar öngörülebilir olmamıştı. Bunun nedeni, stratejik hava savunma sistemleri olan S-400’lerin teslim alındığı andan itibaren, Rusya’dan kayda değer ölçüde silah sistemi ithal eden ülkelere yönelik Amerikan yaptırım mekanizmalarının Türkiye’ye karşı harekete geçmesinin önlenemeyecek olması.
Türkiye S-400’ler nedeniyle ABD’nin 2017 tarihli “Amerika’nın Karşıtlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası” (CAATSA) çerçevesindeki yaptırımlarına maruz kalacak. Yaptırımlardan ayrı değerlendirilmesi gereken bir “tedbir” kapsamında Türkiye, ortak üreticisi ve müşterisi olduğu F-35 savaş uçaklarını teslim alamayacak.
Bilindiği gibi S-400’lerin Türkiye’de konuşlandırılması bağlamında F-35’lere dair duyulan endişe, Rus sisteminin radarlarının bu beşinci nesil savaş uçaklarının “görünmezlik” özelliklerini zayıflatacak bazı verileri elde etme riskinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla, S-400’lerle F-35’lerin aynı anda aynı ülkenin envanterinde bulunmaması, projenin güvenliği açısından bir ön şart olarak savunuluyor.
Türk kamuoyunda ise “S-400 krizi” sadece bir Amerikan-Türk meselesiymiş gibi algılanıyor. Hâlbuki F-35 projesinin güvenliği söz konusuysa, bunun sadece uçağın ana üreticisi ABD’nin değil, diğer ortak üretici ve alıcıların da Türkiye’yle ilgili potansiyel meselesi olduğu anlaşılır. Fiyatı modellerine göre 90 ilâ 115 milyon dolar arasında değişen bu pahalı uçağın ABD ve Türkiye dışındaki yedi ortak üretici ülkesi şunlar: Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Danimarka, İtalya, Hollanda ve Norveç. Bu ülkelerin yanı sıra İsrail, Japonya ve Güney Kore’nin de uçağın doğrudan alım yoluyla alıcısı oldukları biliniyor; Finlandiya ve Belçika mevcut savaş uçağı filolarını F-35’lerle yenilemeyi değerlendiriyorlar.
Adı geçen bütün bu ülkeler, Türkiye’nin S-400 tedariki nedeniyle F-35 programından çıkarılması durumunda uçağın üretiminde doğabilecek aksaklıklardan olumsuz etkilenecekler. Türkiye’nin S-400 alımının zincirleme yan etkileri olacak.
Neticede, Türk-Amerikan ilişkilerindeki kriz, S-400’ler Türkiye’ye temmuzda teslim edilirse bu tarihten itibaren geriye dönüşü çok güç bir yola girecek. Bu sistemler, Erdoğan’ın bir ihtimal olarak işaret ettiği gibi daha önce konuşlandırılırsa, krizdeki ani tırmanış temmuzdan da önce yaşanacak.
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in, NATO’nun 70’inci kuruluş yıldönümü münasebetiyle 4 Nisan’da Washington’da düzenlenen bir toplantıda Türkiye’yi S-400 kararı dolayısıyla “pervasızlıkla” suçlaması, krizin yüklediği “negatif enerji” hakkında bir fikir veriyor. Pence Türkiye’nin NATO’yla ilişkilerinde bir ikilemle karşı karşıya olduğunu söylemiş, bu ikilemi şöyle tarif etmişti: “Türkiye seçimini yapmalıdır. Tarihteki en başarılı askeri ittifakın kilit bir üyesi olarak mı kalmak istemektedir, ya da ittifakımızın altını oyan böylesi pervasız kararlarla bu ortaklığın güvenliğini riske mi atmak niyetindedir?”
Bu S-400 krizi kısa süre içinde çözümlenmezse, AKP Türkiye’sinin Batı alemiyle ilişkilerinde büyük ölçüde kendi dış politika tercihlerinin neticesinde yaşadığı umumi bozulmanın ana dinamiğini oluşturmakla kalmayacak gibi görünüyor. Türkiye’nin Batı jeopolitiğinden kopuşunu simgeleyen bu tarihi kriz, şimdilik tali plana düşmüş gibi görünen sorunlarda ülkenin aleyhindeki uyuyan dinamiklerin harekete geçmesinin önünü açabilir.
Misal, Türkiye’nin Ege’de ve Kıbrıs’ta, şimdilik buzdolabına kaldırılmış gibi gözüken sorunlar yaşadığı Yunanistan’la arasındaki askeri dengenin hava güçlerinde bozulma ihtimalinin belirmesi…
S-400 alımı nedeniyle Türkiye’ye F-35 transferinin fiilen askıda olduğu bir sırada Pentagon’un F-35 bürosunun başkanı Koramiral Mathias Winter 4 Nisan’da Kongre’ye bilgi verirken, İspanya, Romanya, Singapur ve Polonya’nın yanı sıra Türkiye’nin Ege’de sorunlar yaşadığı komşusu Yunanistan’a da F-35 satışının söz konusu olabileceğini söylemesi bu hususta bir işarettir. Ertesi gün Yunanistan Savunma Bakanı Evangelos Apostolakis de bu ihtimalin varlığını doğruladı.
Türkiye’nin S-400 almaya karar vermesinde Türkiye ve Rusya arasındaki iyi ilişkiler kadar Ankara’da ABD’ye karşı duyulan tepki ve güvensizlik de rol oynadı. Ankara, 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminin lideri olarak gördüğü Fethullah Gülen ve destekçilerinin halen ABD’de serbestçe faaliyette olmalarını kabul edemiyor ve bunu müttefikliğin ruhuna aykırı buluyor. Keza Türkiye’nin terörist olarak gördüğü ve 40 yılı aşkın bir süredir mücadele ettiği ayrılıkçı PKK’nın Suriye’deki kolu YPG’nin hangi gerekçeyle olursa olsun ABD tarafından silahlandırılması da Ankara’da Washington’a karşı bir öfke birikimine yol açıyor.
Ankara’daki bu duygu halinin ise mevcut konjonktürde Türkiye’ye pek yardımcı olmayacağı öngörülebilir. S-400 konuşlandırarak atılacak olan Batı İttifakı jeopolitiğinden kopuş yönündeki stratejik adım, Erdoğan iktidarının 31 Mart Yerel Seçimleri’nden güç kaybederek çıktığının dünyada görüldüğü ve buna paralel olarak Türkiye’nin ekonomik krizinin derinleştiği bir ana rastlayacak.
Bir yandan ekonomik ve siyasi bakımdan önemli güç kaybına uğrayan bir iktidarın diğer yandan askeri alanda S-400 hamlesiyle cüretkâr bir tutum alması, Batı başkentlerini Türkiye aleyhinde kışkırtabilir. Türkiye’nin bu zor durumda bile Batı İttifakı ile ilişkilerinin tahribini pek de umursamadığı algılandığında, genel olarak Batı başkentlerinin buna tepkisi, Türkiye ile ilişkilerin bozulmaması için atılmaktan bugüne kadar sakınılan bazı adımlar hususunda kendilerini serbest hissetmeleri olabilir.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 10 Nisan’da, 24 Nisan’ı ülkesi için “Ermeni Soykırımı’nı Anma Günü” ilan eden bir kararı imzalaması bunun bir örneğidir. Yine 10 Nisan’da İtalya Meclisi de Osmanlı Türkiye’sindeki 1915 olaylarının resmen “soykırım” olarak kabul edilmesini hükümete öneren bir karar tasarısını kabul etti. Ankara aynı güne rastlayan bu iki gelişmeyi sert bir dille kınadı ama vuku bulmalarını engelleyemedi.
Diğer taraftan ABD Senatosu’nun Demokrat üyesi Bob Menendez ve Cumhuriyetçi Marco Rubio’nun sundukları yasa tasarısıyla Türkiye tarafından tanınmayan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne silah ambargosunun kaldırılmasını ve Trump yönetiminin, ABD’nin Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail arasındaki enerji anlaşmalarında yer alması hususunda yetkilendirilmesini talep etmeleri, Kongre’deki Türkiye aleyhtarı havanın sertleşmeye başladığının işaretiydi.
Son makaleler
Yazılar
Rejimin ekonomi politiği CHP’yi “gerçek değişim”e zorluyor
22 Şubat 2024 Perşembe
Seçim yenilgisinin ardından, eleştirenlerin eleştirisi
29 Ekim 2023 Pazar
Kadri Gürsel: Muhalefet, seçmenin yaşadığı travmayı hissetmeli
30 Temmuz 2023 Pazar
İktidarı değiştiremeyen muhalefet değişsin ama nasıl?
14 Haziran 2023 Çarşamba
Kılıçdaroğlu’nun Hakkı Kılıçdaroğlu’na
3 Haziran 2023 Cumartesi
"Yorum"lar
Yorum – Kadri Gürsel (31): İktidarın CHP’ye yaptığı iyilik
24 Haziran 2020 Çarşamba
Yorum- Kadri Gürsel (30): Ayasofya gerçekleri
13 Haziran 2020 Cumartesi
Yorum – Kadri Gürsel (29): Erdoğan’ın yol ayrımı
5 Haziran 2020 Cuma
Yorum – Kadri Gürsel (28): Babacan’la ne değişir?
30 Mayıs 2020 Cumartesi
Yorum – Kadri Gürsel (27): Türkiye neden seçim tartışıyor?
21 Mayıs 2020 Perşembe
Paylaştıklarım
Medyascope izleyicileri sordu, Kadri Gürsel cevapladı
23 Mayıs 2020 Cumartesi
Kadri Gürsel robot mu? #SorsalarSöylerdim No:2
27 Aralık 2019 Cuma
“Gezi kuşağı” Türkiye’yi neden terk ediyor? Kadri Gürsel ile “beyin göçü” üzerine söyleşi
24 Eylül 2018 Pazartesi